Biyosfer rezervlerinin belirlenmesi ve yönetilmesine dönük özel bir uluslararası sözleşme ya da antlaşma bulunmamaktadır. Ancak, biyosfer rezervlerinin geçmişi 1968 yılında yapılan “Doğal Kaynakların Korunması ve Kullanılması” konulu UNESCO Hükümetler Arası Genel Konferansına kadar uzanmaktadır (UNESCO 2000:3). Biyosfer rezervlerinin temeli bu konferansta atılmıştır. Genetik kaynaklar açısından yerküremizin ana ekosistemlerini temsil eden karasal ve/veya kıyı ekosistemlerini temsil edecek alanların korunması ve bu alanların hükümetler arası bir program tarafından izleme ve eğitim için uygulama alanı olarak kullanılması temel amaç olarak belirlenmişti. Böylece, 1970 yılında UNESCO ilk defa resmi olarak “İnsan ve Biyosfer Programı”nı (MAB) başlatmıştır. 1992 Rio Konferansı ve bu konferansı takip eden Gündem-21 Biyolojik Çeşitlilik, İklim Değişikliği ve Çölleşme ile Mücadele Sözleşmesi’nde sürdürülebilir kalkınma çabaları ile araziden yararlanma faaliyetlerinde ve alan kullanımında çevresel değerlerin gözetilmesine dönük birçok maddeyi devlet veya hükümet başkanları imzalamıştır.
Biyosfer rezervlerinin belirlenmesinde en önemli soru şudur; yaşam destek sistemimizi oluşturan ve artan nüfusun ihtiyaç ve taleplerini karşılayacak bitki çeşitliliği, hayvan varlığı ve mikro-organizmaları nasıl koruyabiliriz? Doğal kaynakların korunması ve bunların sürdürülebilir bir şekilde kullanımını nasıl uyumlu hale getirebiliriz?
Seville (İspanya)’da 1995 yılında yapılan Uluslararası Biyosfer Rezervleri Konferansı (UNESCO 1996) sonuçlarının da ortaya koyduğu gibi, Rio Konferansı’nda alınan kararların hayata geçirilmesinde biyosfer rezervleri önemli bir işleve sahiptir.
Kaynak: unesco.gov.tr